|| Eldarwen ||
Bölüm hakkındaki görüşlerimi taze taze yazmak istedim. Diziyi izlemeyenler ya da henüz bu bölümlere gelmeyenlerin okumasını önermem, ister istemez spoilerler olacak çünkü.
Bölümün başındaki efsane Arya sahnesinde tüylerim diken diken oldu. Arya ne çok sevdiğim ne de hoşlanmadığım bir karakter ancak özellikle 6.sezonun sonundaki ve şimdi de bu sahneyle gönlümü yavaş yavaş fethetmekte.
Winterfell’de karşımıza çıkan Jon, Sansa, Gece Nöbetçileri ve yabaniler Akgezenler’le uğraşırken Kings Landing`te Lannister’lar güç ve intikam peşinde koşmakta. Bir yandan güçlü bir orduyla ilerleyen Daenerys Targaryen gözünü tahta dikmiş durumda.
Winterfell’de Jon’un yapmakta olduğu toplantıda görüş ayrılıklarını söylemekten çekinmeyen Sansa ne yapmaya çalışıyor açıkçası tam anlamış değilim. Bir yandan Jon’un iyi bir yönetici olduğunu söyleyip diğer yandan onu zor durumda bırakıyor ayrıca onu Joffrey’le kıyaslayıp hiçbir benzerlikleri olmadığını da söylüyor.
Yaşadıklarından ötürü kafasının karışık olduğunu düşünüyorum. E tabii köşeden, oradan buradan sinsice çıkıp duran Lord Bealish’i de düşünürsek çok da üstüne gitmemek gerek.
Öbür yandan Starklara ağıt yakarken soyları neredeyse tükenmekte olan Lannisterları görünce daha çok üzülmemek elde değil. Böylesine güçlü bir ailenin bu denli az kalması ve zor durumda olması beni çok üzüyor. Manevi yıkımın yanında ciddi anlamda otoritelerindeki sarsılmayı da göz önüne alırsak derhal toparlanmadıkları taktirde ayvayı yiyeceklerini düşünüyorum. Zaten biriciğim Tyrion’cığımı da Targaryen’lere kaptırmışken Jamie de aynı yolu tercih eder diye bayağı korkuyorum açıkçası. Kalbim bu acıya daha fazla dayanmaz.
Cercei bu denli güçlü, asil ve zeki bir kadınken, yanlış duygularla hareket etmesi beni kahrediyor. ‘Gerçek Lannisterlar bir tek biz kaldık’ derken gizli bir mana aramalı mıyım yoksa bu sözü sadece Tyrion’a olan nefretinden dolayı mı söyledi çözemedim. Mantığın sesi Jamie de yazık bıkmış usanmış yavrum o da şaşırıyor hallerine. Adamcağız neyle uğraşsın…
İkiye bölünen Greyjoylar da bir ayrı dava. Cercei’ye ne gibi bir hediye sunacak o adam hiç bilemiyorum ama pis bir iş olduğu kesin.
Samwell üstad olacağım derken ne eziyetler çekiyor yavrucak. Her ne kadar Yedi Krallık’ın bütün masumluk ve iyi niyet stoğunun onda olduğunu düşünüp takdir etsem de biraz silkelenip isyan etmesi gerekiyor. Yoksa daha çok hastabakıcılık yapacak. Sör Jorah sahnesini de gözden kaçırmış değiliz. Bir an şok oldum ama onun için iyi şeyler olacağını düşünüyorum.
Ormanda Arya tıngır mıngır atını sürerken bir anda melek sesli biri şarkı söylemeye başlayınca heyecandan amuda falan kalktım. Yıllardır süren Ed sevdam beni burada da buldu, tam kalbimden vurdu. Kısa da olsa görmek harikaydı.
Huysuz Clegane yine yollardaydı. Her ne kadar sinir bozucu olsa da adama bayılıyorum. Ve çok derin biri olduğunu düşünüyorum. Büyük şeyler bekliyorum onunla ilgili.
Son sahnelerde odağımıza giren Daenerys Targaryen sonunda evine ayak bastı. Ancak bununla yetinemeyeceği kesin. Son dakikada konuşma olmadan hareket edilmesi iyi, güzel, havalı ama bir saniye de olsa Tyrion’un sesini duysaydık ne harika olurdu :(
Bölüm hakkındaki görüşlerim bunlar. Eminim ilerleyen bölümler çok çok daha güzel olacak. Zaten kötü olma imkanı olmadığı için… Diğer bölümler hakkındaki düşüncelerimi de sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Sayfalar
18 Temmuz 2017 Salı
4 Mart 2017 Cumartesi
Elda ile Sherlock D.I.Y
Herkese selam arkadaşlar J
Sizlere çok severek yaptığım ve bu tarz “kendin yap” eşyalarını yapmayı
sevenlere fikir vermek amacı ile paylaştığım Sherlock D.I.Y’ları (kendin yap)
ile geldim. Ben beğenerek kullanıyorum. Üstelik yapılışları da çok kolay.Umarım işinize yarar.
1-) Moriar Tea Kupa:
Tek yapmanız gereken beyaz bir bardağın üstüne yazıları
yazmak aslında. Kupayı Japon pazarından 3,5 TL’ye aldım. Kalem olarak da 1 ince
uçlu siyah kalem ve Faber Castell’in asetat kalemini kullandım. Bende M numarası vardı sadece. Eğer
daha muntazam olmasını istiyorsanız hem S hem de M’ye ihtiyacınız olabilir. M ile küçük yazıları yazmakta biraz zorluk
çektim ama işimi gördü. Ben bardağı sadece görsellik açısından kullanacağım
için dokununca çıkmaması benim için yeterli. Bu kalem yıkananınca çıkar mı
bilmiyorum.
Önce yapmak
istediğim deseni – yazıyı ince
kalemle çizdim. Bu kalemler dokununca ya da silince çıktığından dolayı taslak
elde etmek için bu yöntemi kullandım. Sonra üstünden asetat kalemi ile geçtim. Bardağın yüzeyi yuvarlak olduğu için bazen
kaymalar yaşadım ve asetat kalemi ile yaptığım hataları düzeltmek için kulak
çöpü ile aseton kullandım.
Bence
ilk deneme için fena olmadı oldukça sevdim ^^
2-) Sherlock Kitap Ayracı:
Bu tarz arka planı kitap sayfası deseni olan ayraçlar çok
hoşuma gidiyordu ve neden ben de yapmıyorum ki diye düşündüm.
Ayraç için ihtiyacımız olanlar: Karton, makas, cetvel, uhu,
delgeç, ip , kullanabileceğiniz sayfalar.
Öncelikle aynı boyda ve ende ayraç boyunda iki kartonu kesip
birbirine yapıştırdım. Tek kat fazla ince olur diye düşündüm ama isterseniz siz
tek kat da yapabilirsiniz. Sonra üstüne minik minik yırttığım kağıtları
yapıştırdım. Ben kitap alışverişlerinde kullanılan önokumalar ile
yapabileceğinizi düşündüm. Ama eğer sayfaları kopmuş okunamaz durumda bir
kitabınız varsa onu da kullanabilirsiniz. Ben öyle yaptım. Ardından çizmek
istediğim şekli üstüne çizdim. Keyfinize
göre eğer isterseniz ve delgeçle tepesinden bir delik açarak küçük bir etiket
de ekleyebilirsiniz. Benim hoşuma gittiği için yapmayı tercih ettim.
3-) Moriar Tea Defter:
En kolayı ve Sherlock
dışında birçok farklı desenini yapıp kullandığım defterler sanırım aralarında
en sevdiğim.
İhtiyacımız olanlar:
Ben çizgisiz tercih ettim ama isterseniz çizgili ya da kareli olarak da tercih edebileceğiniz
küçük boy yaysız defter, uhu, bant, kaplamak için kağıt.
Benim bayılarak
kullandığım bu kesekağıdı kağıdı benim alışveriş yaptığım kırtasiyede satılıyor
ama her yerde var mıdır bilmiyorum L. Eğer bulamazsanız
kalemin boyasını emecek herhangi bir kağıt ya da kartonla da kaplayabilirsiniz.
Tek yapmanız gereken
defteri sağlamca kaplayıp üstüne çizim yapmak. Defterin kapağına sakın uhu
sürmeyin çünkü kabarıyor sadece sol taraftaki katlanma yerine uhu sürüp kağıda
yapıştırın geri kalan yerleri de defterin içine doğru kıvırarak katlayın. İşte
hazır J
Kupa,defter ve
ayraçlarınızda kullanabileceğiniz birkaç görseli de sizlerle paylaşmak istedim.
.
Umarım faydalı olmuştur. Yeni D.I.Y’lar yaptığımda yine sizlerle paylaşacağım. Sizin
de fikirleriniz varsa yorumlarda paylaşabilirsiniz. Sorularınız varsa
cevaplamaktan memnun olurum. Hoşçakalın :3
5 Şubat 2017 Pazar
Shadowhunters 2.Sezon
Yazan: Eldarwen
Herkese selam 👋🏼 😉 nasılsınız? Shadowhunters’ın ikinci sezonu hakkında fikirlerimi sonunda belirtebileceğim için aşırı aşırı mutluyum.
İkinci sezonda daha çok Isabelle ve MALEC beklememe rağmen henüz beklentim bir gram olsun karşılanmadı. Isabelle’in araya sıkıştırılmış muhteşem sahneleri elbet yok değil ama beni bıraksanız 40 dakika boyunca onu izlemek istediğim için hiç yeterli gelmedi. MALEC’i çok göremememiz Alec’in değişken ruh hallerinden mi yoksa olaylardan mı kaynaklanıyor henüz karar veremedim ama Alec’e sövmemek im-kan-sız. Yani Allahını seversen Alec neyin kafasındasın?
Herkese selam 👋🏼 😉 nasılsınız? Shadowhunters’ın ikinci sezonu hakkında fikirlerimi sonunda belirtebileceğim için aşırı aşırı mutluyum.
Öncelikle diziyi ilk bölümünden beri izliyorum ve ilk sezondaki oyunculuklar gözümü biraz kanatsa da severek takip ettim. Zaten oyuncular kendilerini her bölümde git gide geliştirdiler ve bu daha da çok hoşuma gitti. Ama ikinci sezon… “Heyt be, vay maşallah!” demediğim an olmadı sanırım. Clary’yi oynayan Katherine kendini çok geliştirmiş. Gözlerim bir yaşardı, bir gurur, bir ‘Ben bunun küçüklüğünü bilirdim’ hissi… Gerçekten Clary sahnelerini severek izlemeye başlamama ben bile şok oldum. Jace’i bu sezon sevmeye başlamama ne demeli. Kitap serisinde de ancak 3.kitapta sevebilmiştim. Kendimde büyük bir gelişme görüyorum. Zaten Simon’a olan sevgim belli, hem kitapta hem de dizide. Oyuncu seçimi olarak gerçekten başarılı bir karar verilmiş. Alberto *-* Açıkçası özellikle bu sezon oyunculuğunu beğenmediğim biri olmadı. Hepsi gerçekten çok iyiler. Tabii her zamanki favorim Simon, Isabelle ve Alec olarak kalacak ama hepsini sevmemek imkanız.
İkinci sezonda daha çok Isabelle ve MALEC beklememe rağmen henüz beklentim bir gram olsun karşılanmadı. Isabelle’in araya sıkıştırılmış muhteşem sahneleri elbet yok değil ama beni bıraksanız 40 dakika boyunca onu izlemek istediğim için hiç yeterli gelmedi. MALEC’i çok göremememiz Alec’in değişken ruh hallerinden mi yoksa olaylardan mı kaynaklanıyor henüz karar veremedim ama Alec’e sövmemek im-kan-sız. Yani Allahını seversen Alec neyin kafasındasın?
Yeni karakterlerden adını bir türlü hatırlayamayıp bulamadığım Enstitü’ye gelen karizmatik adam 😍 ve Maia da çok iyiler. Yani değiller şimdilik ama ben yine de çok seviyorum.
Dizinin yeni jeneriğine de bayıldım. Ayrıca soundtrackleri de harika 😍. Dinlemenizi öneririm.
Evet işte görüşlerim bunlar. Siz ne düşünüyorsunuz? İzlemek için arada kalanlara önerebileceğim bir dizi. İlk bölümlerde biraz sıkın dişinizi ve Clary sahnelerini geçin 😇
Etiketler:
aleclightwood,
amazing,
claryfray,
diziyorumu,
gölgeavcıları,
jacewayland,
kitap,
kitaplar,
kitapmuhafızları,
magnusbane,
shadow,
shadowhunters,
yorum,
youtube
Eldarwen ile Öneri Yazar: John Green
Yazan:Eldarwen
John Green kitaplarını gerçekten çok severek okuduğum bir yazar. Genel olarak kitap okumayı seven dostlarıma her zaman önerdiğim biri ancak nedense her seferinde önyargılarla karşı karşıya geliyorum. Henüz bu durumu çözemedim aslında. John Green neden sevilmiyor?
Seven okur miktarı kadar gerçekten nefret eden sayısı da çok fazla. Tabii ki kitap zevk meselidir. Herkes her türü sevmek, her anlatım tarzını beğenmek zorunda değil ama okumayan insanların bile duyumlarla önyargı beslemesi bence biraz garip. Bu yüzden ben de John Green’in tarzı ve kitapları hakkına çok da ayrıntılı olmayan bir görüş yazısı yazmaya karar verdim.
John Green genel olarak kitaplarda şakacı, samimi ve sempatik bir dil kullanıyor. Gerçekten bir insanın aklından geçebilecek düşünceler gibi okuduğumuz şeyler. Hayatın gerçek olan yüzünü, günlük sorunları oldukça iyi anlattığını düşünüyorum. Bunca sorun arasında mizah duygusunu kaybetmemiş karakterler yaratması gerçekten harika ve ilgi çekici. Okurken bazen kıkırdamamı durduramadığım, bazense gözyaşlarımın dinmediği çok an oldu. Bir kitapta birçok duygu tattırası sanırım en sevdiğim özelliği. Şöyle bir bakınca İlk Aşk dışındaki bütün kitaplarında hem güldüm, hem ağladım. Bazen mutluluktan bile ağladım. Bu yüzden ne zaman gözüm bu kitaplara takılsa içimde bir kıpırtı, bir gülümseme oluşuyor.
Aynı Yıldızın Altında’yı çoğu kişi bilir. John Green’in en popüler, en sevilen kitabı genel olarak Aynı Yıldızın Altında’dır herhalde. Okuyup da iki damla gözyaşı dökmeyeni insan yerine koymam demiştim ilk okuduğumda. O derece etkilenmiştim. O zamanlar yeni yeni fantastik dışında türlere açılmıştım ve okuduğum ilk duygusal kitaplardan biriydi. Bu yüzden yeri bende hep ayrıdır. Alaska’nın Peşinde ise bana göre en zekice kitabı. Okurken kendimi çok değişik hissetmiştim. Ben yaşıyormuşum gibiydi.Bu yüzden John Green’in en sevdiğim ikinci kitabı Alaska’nın Peşinde kesinlikle. Tek İsim Tek Kader… Şu hayatta en çok güldüğüm kitap. Argonun dönüştürülebilecek en en en komik hali. Karakterlerine hasta olduğum, gülmekten dolayı gözümden düşen yaşların pert ettiği kitap.
Ama bir o kadar da aralarında en sevilmeyecek olan kitap. Bir yanım “HERKES OKUYABİLİR Mİ?!” diye haykırmak isterken, bir yanımın asla önermeyeceği kitap. Sanırım bu yüzden gidip alın diyemeyeceğim Tek İsim Tek kadar için.
Kağıttan Kentler’de John Green’in ilk sevmediğim karakteri var. Gerçekten çok garip ama adamın bütün karakterlerini sevdiğimi farkettim. Margo Roth Spiegelman dışında. Bana göre sanırım okuduğum en şımarık karakter Margo’dur. Tabii favorisi Margo olanlar da olabilir ama ben bir türlü sevemedim. Ama Kağıttan Kentler gerçekten okurken çok beğendiğim bir kitaptı. Zaten onun da filmi çıktığı için çoğu kişi biliyordur. İzlemediyseniz önerebileceğim de bir film. Ama okuyun da tabii :))
Son olarak İlk Aşk’tan söz edecek olursam sanırım John Green’in hakkında en yorum yapamayacağım kitabı İlk Aşk’tır. Kesinlikle sevmediğimi söylemek istemiyorum ama ilk önereceğim kitap da kesinlikle İlk Aşk değil. John Green okumaya İlk Aşk’la başlamamalısınız bence.
Belki okumayı düşünüyor ama henüz aradığınız gazı bulamamışsınızdır, ya da siz de önyargıların kurbanı olmuşsunuzdur. Belki gerçekten John Green’i okuyup kendinize yakın bulmamışsınızdır. Eğer buraya kadar okuduysanız gerçekten teşekkür ederim. Belki bana katılmış belki katılmamışsınızdır. Sonuçta zevk meselesi.
Sanırım şuana kadar yazdığım en uzun öneri yazısı oldu. Yakın zamanda çıkan Kar Taneleri adlı kitabı da buraya eklemek isterdim ama henüz almaya ve okumaya fırsatım olmadı. Onu da yakın zamanda okuyup yorumunu yazacağım.Hepinize iyi geceler.Umarım okumayı düşünenlere faydalı olabilmişimdir.
Sanırım şuana kadar yazdığım en uzun öneri yazısı oldu. Yakın zamanda çıkan Kar Taneleri adlı kitabı da buraya eklemek isterdim ama henüz almaya ve okumaya fırsatım olmadı. Onu da yakın zamanda okuyup yorumunu yazacağım.Hepinize iyi geceler.Umarım okumayı düşünenlere faydalı olabilmişimdir.
Etiketler:
alaskanınpeşinde,
aynıyıldızınaltında,
blog,
book,
booklover,
books,
bookstagram,
bookworm,
john green,
kağıttankentler,
kitap,
kitaplar,
kitapönerisi,
öneri,
pegasusyayınları,
tekisimtekkader
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)